Kiss the rain -Yiruma ☆彡

31 Temmuz 2016 Pazar

Ahmed ARİF ~Leylim Leylim~

Şairlerin, yazarların mektupları vardır; sevgiliye, babaya, evlada yazılmış mektuplar. Ahmed Arif’in “Leylim Leylim”i de bunlardan biridir.

Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’e seslenişi, serzenişi bir sevgiliye yakarış şeklindedir ki özel sayılacak hatta mahrem denilecek nitelikte mektupları da dikkat çekicidir kitabında. Arif, dost gördüğü, dost bildiği Erbil'e açmıştır koca yüreğini. Onu, yere, göğe sığdıramamıştır dünyasında. Çok sevmiştir, delicesine, tutkulu, şehvetli, ihtiraslı, önüne geçemediği, yüreğine söz geçiremediği bir aşktı bu. Bunun yanı sıra koruyan, esirgeyen babayiğit bir yürekle sarıp sarmalamıştır sevdiğini. Gözünden sakınmıştır. Onca kaba söylemlerinin içinde ne incelikler saklıdır oysa. Mektupları okurken ilk dikkatimi çeken de bu olmuştur. Mektuplarını kaba bir dille ve bazen küfür sayılabilecek söylemleriyle yazmış olması beni şaşırttı diyebilirim. Fakat okudukça ve derine indikçe anlaşılıyor ki koca yürekli Adamın yaşam tarzından dolayı kullandığı bir dil, bir ifade şekliydi bu. Yaşamındaki sürgün ve hapis yıllarının etkisi de bir hayli yansımıştır sözlerine.

Ahmed Arif, Leyla Erbil’e büyük bir aşkla bağlıydı. Ancak Erbil’de bu aşkın karşılığı yalnızca dostluktu. Aslında Ahmed Arif'in bu konuda da sessiz bir kabullenişi var. O ne olursa olsun Leyla Erbil'i hayatında tutma derdindeydi oysa.
Ahmed Arif’in, her mektupta hitabı değişmektedir. Mektuplara “Leylâ Zalim Leylâ!, “Leylim”, “Leylâ cânım Leylam”, “Leylam”, “Kardeş Çocuk”, “Dost”, “Canım Kardeşim”, “Canım”, “Çok Aziz ve Biricik Dost”, “Merhaba” gibi hitaplarla giriş yaparak onu yaşamının her yerine koymuştur. Âşıktır… Yeri geldiğinde bu duygusunu dile getirmiş, güzelliğinden, kadınsı cesaretinden ve yüreğinden dem vurmuştur. 
“Suskun, uzanmış seni yaşıyorum."

"Gözlerinden, burnunun üst dudağına düşen fark edilmez incecik gölgesinden öperim canım. Öperim ömrüm. Yaşşa! "

"Gene uykusuz, mutsuz, tedirginim. Sana yazmak, yazmak, yazmak istiyorum... Seni bütün şafaklarda, evrenlerin o ıssız ihanet saatinde öperim. Ve sen geçersin içimden. Bitmek bilmezsin."

"Beni sevmediğini söylemek ne diye üzer seni? Bu da bir gerçek. Sevgiyi yaratmak gerek. Bunda da bazen tek yönlü uğraşma, verme, ölümü göze alma, sonuç vermiyor. İster istemez işi bir talih meselesi olarak ben çoktan kabullendim. Üzme, zorlama kendini. Beni hiç sevmedin."

Leylâ Erbil'in yaşam tarzı Ahmed Arif’in yaşam tarzıyla tamamen zıttır. Erbil, mütevazi, kibar bir hanımefendidir, bu yüzden Arif'in kullandığı küfürlerden ve kaba sözlerinden oldukça rahatsız olmuş ve onu uyarmıştır

Okuduğum ve hissedebildiğim kadarıyla söyleyebilirim ki bu derece mahrem mektuplarının paylaşılmasını asla istemezdi Ahmed Arif. Mektupları Leyla Erbil'in ısrarlara dayanamayıp yayınlattığını okumuştum bir makalede. 

Şöyle not düşülmüştü; Leyla Hanım o yıllarda istemiyordu yayınlanmasını. ‘Ben öldükten sonra...’ düşüncesi hâkimdi. Ahmed Arif’in ailesini incitmekten ya da ‘Leyla Erbil, bu büyük şairin aşkıyla gündeme gelmek istiyor’ dedikodularından çekindiğini de söylemişti. Leyla Erbil yayıneviyle son görüşmelerinde zamanının kalmadığını ve ölmeden kitabı görmek istediğini dile getirdi. Sonra sağlık durumu iyice ciddileşti ve ne yazık ki kitabı göremeden aramızdan ayrıldı.( alıntıdır)

Ne hazin bir sonla bitmiştir bu hikaye.Ben okurken çok etkilendim Leylim Leylim'i. Ve halen etkisinden de kurtulabilmiş değilim. Özel mektupları okumak ne derece doğrudur tartışılabilir fakat okunması gereken bir kitap diyorum.

"Son defa gözlerinden öpüyorum. Sade, mezara kadar götüreceğim tek sevdasın. Bunu unutmamanı istiyorum..."
                                                  22 Mayıs 2016 (kitap incelememdir)

19 Temmuz 2016 Salı

LEYLA ERBİL

Mekanın cennet, arafta kalan ruhun huzur bulsun güzel Leyla Erbil.

Kadındı ve özel bir kadındı tüm güzelliğiyle. Ahmed Arif'i büyüleyen, deli eden onu defalarca yalvartan ve kendinden bir türlü kopartamayan özüyle, ruhunun güzelliğiyle bu sevdaya baş tacı olan "KADIN"

Gözlerinden ve bazen de burnundan öpen, evlilik hediyesi olarak şiir gönderen, Leyla Erbil'i Leylim yapan, Arif'in ölümsüz aşk hikayesiydi Ahmed Arif'in Leylim Leylim adlı kitabındaki mektuplar.

Okuduğum mektuplardaki tüm "dostluk" göstergesine rağmen bir kadın ruhuyla hissettim Leyla Erbil'in Ahmed Arif'e sevdasını. Bu yüzden ruhunun arafta kaldığına inanıyorum, tüm gizemiyle...

Kıskanmak ya da imrenmek ne dersek diyelim muhteşemdi okurken hissettiklerimiz, hüznümüz, ah! dediklerimiz, belki de ne şanslı bir kadınmışsın oysa sen Leyla Erbil diyebildiğimiz.

Leylâ Erbil'in yaşam tarzı Ahmed Arif’in yaşam tarzıyla tamamen zıttır. Erbil, mütevazi, kibar bir hanımefendidir, bu yüzden Arif'in kullandığı küfürlerden ve kaba sözlerinden oldukça rahatsız olmuş ve onu uyarmıştır defalarca. Kültürel farklılıklar, Arif'in sürgün günleri, siyasi görüşleri ve Erbil'in de çevresinden çekinmesi ve sadece sevmenin, sevdanın, aşkın uzun bir birliktelikte yeterli olmayacağını düşünmüş de olabilir kendince.

Bu yüzden olabildiğince dost göstermiştir kendini Arif'e diyebiliyorum kendimce. O muhteşem mektuplardaki olanca özel ve güzel sonsuz sözcüklerden etkilenmemesi mümkün olabilir miydi?

Ahmed Arif'in tüm yakarışlarına ve sevdasına rağmen sadece dostça bir tutum sergileyen Leyla Erbil  bir mektupla bu ilişkiyi bitirmiş.

Ahmed Arif’in Yarı parçan imzasıyla gönderdiği mektupların sonucunda bu aşk yarım kalmış.

Beni benden alan, derinden etkileyen Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e aşkını, tutkusunu, yakarışlarını ve yalvarışlarını dile getirdiği mektupları içeren Leylim Leylim adlı kitabını elimden geldiğince dile dökmeye çalışacağım bir sonraki yazımda.


~Leyla ERBİL Kimdir?~

Türkiye PEN tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın yazardır.
Leyla Erbil, kendinden önce yerleşmiş olan yazın akımlarına bağlı kalmadı; roman, hikâye ve düz yazı metinlerinde Ortodoks Marxçı’ların karşısında yer almasıyla tanındı. Psikanilizin özgürleştirici yöntemlerinden yararlanarak, dinin, ailenin, okulun, toplumsalın ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı 1956’da başlayan mücadelesini dilin oturmuş kelime hazinesi ve söz dizimi kuralarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem geliştirdi. Başlıca düşünce kaynakları Marx ve Freud‘tu.

Yapıtlarında yaşama biçimlerine, değer yargılarına, evlilik, aile ve kadın cinselliğine sert, alaycı ve eleştirel tutumla yaklaştı.

Edebiyat Ödüllerine katılmayan Erbil, 2000- 2001 yılı Ankara Edebiyatçılar Derneği Onur Ödüllerini kabul etmiş, 2002 yılında ise, PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterilirken, "Türk dili ve edebiyata egemenliği, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı" vurgulanmıştır.
Leyla Erbil, 19 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul’da 82 yaşında ölmüştür.

"İçimi okuyabilseydin, ölene kadar kulum kölem olurdun..."

Varoluşun anlamını yeniden kendimde kursam yavaş yavaş... Dünyada hiç kimsenin neden kendi olamadığı üzerine bir kitap yazsam... Bu ülkedeki vicdan yokluğunun nedenini anlatsam... Yanıma sadece şiir kitapları alsam, bütün dünyanın şiirlerini okumak ölene dek sürse... ( Kalan)


Usta Yazarın Eserleri
Öykü
Hallaç (1961)
Gecede (1968)
Eski Sevgili (1977)

Roman
Tuhaf Bir Kadın (1971)
Karanlığın Günü (1985)
Mektup Aşkları (1988)
Cüce (2001)
Üç Başlı Ejderha (2005)
Kalan (2011)
Tuhaf Bir Erkek (2013)

Diğer eserleri
Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar (1995)
Düşler Öyküler (1997)
Zihin Kuşları (1998)

5 Temmuz 2016 Salı

Ramazan Bayramı

Kalpler vardır sevgiyi yaşatmak için, insanlar vardır dostluğu paylaşmak için ve bayramlar vardır sevgiyle kucaklaşmak için. Mutluluğunuz katlı, sofralarınız tatlı bayramımız şeker tadında geçsin.

Ramazan Bayramı


 İslam aleminde, oruç tutma ayı olan Ramazan'ın ardından üç gün boyunca kutlanan dini bir bayram. Hicri takvime göre onuncu ay olan Şevval ayının ilk üç gününde kutlanır. Bayramdan bir önceki gün, Ramazan ayının son günü olan arifedir.

Hicri takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar güneş temelli miladi takvimden 11-12 gün kısadır. Bu nedenle Ramazan Bayramı her sene bir önceki seneden 11-12 gün daha erken kutlanır. Yaklaşık olarak her 33 senede bir Ramazan Bayramı aynı günlere tekabül ede

Etimoloji


Ramazan Bayramı: Bayram Ramazan ayının sonunda kutlandığı için bu isimle anılır. Ramazan kelimesi Arapça bir sözcük olan ramaḍ(‘kuru sıcak’) kökünden gelir. Bunun nedeni muhtemelen Ramazan orucu ibadeti ilk uygulanmaya başlandığında yaz aylarına tekabül ediyor olmasıdır.[2]
Şeker Bayramı: Bayramın Osmanlı dönemindeki adı olan "Iyd-ı Fıtır" isminden Türkçeleştirilmişidir. Iyd bayram demektir. Fıtır ise fıtır sadakası ya da fitre olarak bilinen oruç tutamayacak durumdaki Müslümanların verdiği sadakadır. Şükür sadakası olarakta bilinir. Bir teoriye göre bu "şükür" kelimesi zamanla "şeker"e dönüşmüştür.[3] Bir başka teoriye göre ise Şeker Bayramı adı, Ramazan Bayramı'nda hurma ve şekerleme yeme geleneğine dayanır.[4]

Adlandırma sorunu

Ramazan Bayramı ve Şeker Bayramı adlandırmaları, Türkiye'de politik zemine kaymış bir tartışma konusudur. Ramazan Bayramı adını savunanlar, Şeker Bayramı adını, bayramın dini vurgusundan uzak olduğu gerekçesiyle tercih etmezler.[4] Şeker ifadesini savunanlar ise bu ismin dayatılarak değil tarihi adlardan evrilerek günümüze geldiğini, bayramın Ramazan ayında değil Şevval ayında başladığını söyleyerek, ramazan adını dindarlaşmaya dönelik bir dayatma olarak görür.

Tarihçe

Ramazan Bayramı, Hicret'in ikinci yılından sonra kutlanmaya başlandı.[kaynak belirtilmeli] Bu bayramda yapılması gereken tüm törenler ve ibadetler Muhammed tarafından düzenlendi. İlk ramazan bayramıyla ilgili işlemler de onun tarafından yapıldı.

Bayram kutlamaları

Ramazan Bayramı, Ramazan ayı boyunca tutulması farz kılınan orucun da sonunu ifade eder. Ramazan Bayramı'nın ilk günü aynı zamanda Şevval ayının birinci günüdür ve bu günde oruç tutulmaz.[kaynak belirtilmeli]
Ramazan Bayramı'nın ilk gününde camilerde bayram namazı kılınır. Bayram namazını yalnız erkekler kılar. Bayram namazından sonra ise hutbe okunur. Bayram boyunca müslümanlar eş, dost, akraba ziyaretleriyle birbirlerinin bayramını kutlarlar. Bu ziyaretler esnasında genellikle kolonya, tatlı ve şekerlemeler ikram edilir.
Bayramda bakımlı ve temiz olmak adettendir. Herkes en yeni kıyafetlerini giymeye çalışır. Ramazan bayramında çocuklara ailelerin bütçesi elverdiğince yeni kıyafetler alınır. Bazı büyükler ellerini öpen çocuklara hediye veya harçlık verirler. Çocuklar ufak gruplar halinde kapı kapı dolaşarak şekerleme toplarlar.
Müslümanlar zekat görevini bu bayramda yerine getirirler.

1 Temmuz 2016 Cuma

Kadir Gecesi



Kadir Gecesi, (Arapça: لیلة القدر), İslam inancına göre Kur'an'ın, Allah tarafından Cebrail aracılığıyla Muhammed'e vahyedilmeye başlandığı gecedir.
Kadir Gecesi'nden Mekke devrinde nazil olan ve Kur'an'ın doksan yedinci sûresi olan beş ayetlik Kadir Suresi'nde bahsedilir. Bu surede Kur’an’ın indirildiği Kadir Gecesi'nden bahsedildiği için bu sureye Kadir Suresi denmiştir. Kadir, 'azamet' ve şeref' demektir.[1] Kadir Suresinde Kur’an’ın Kadir Gecesi'nde indirildiğinden, Kadir Gecesi'nin bin aydan daha hayırlı olduğundan, Kadir Gecesi'nin rahmet ve berekete vesile olduğundan, bu sebeple insanlık için taşıdığı değerlerden bahsedilir.

Kadir Gecesi, Müslümanlara göre çok hayırlı ve mübarek bir gecedir. Kur'ân'da şöyle tanımlanmıştır:
"Şüphesiz ki Biz Kuran'ı Kadir gecesinde indirdik. (Ey Resulüm!)Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede Rab'lerinin izniyle her türlü iş için inerler de inerler. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.(KADİR SURESİ) [2]

Kadir Gecesi'nin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Ramazan ayınının 27. gecesinde olma ihtimali yüksektir. İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah Kadir Gecesi'nin hangi gece olduğunu kesin şekilde belirtmemiş, ancak; "Siz Kadir gecesini Ramazan'ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız" demiştir.[3]

~İlk vahiy~
İslam inancına göre Allah tarafından Cebrail isimli melek aracılığıyla İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e ilk vahyin indirildiği yer, Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası
İslam inancına göre Allah Kur'an'ın ilk ayetlerini Cebrail isimli melek aracılığıyla İslam dininin Peygamberi Muhammed'e Nur Dağı Hira Mağarası'nda göndermiştir. İndirilen ilk ayetler Alak Suresi'nin ilk 5 ayetidir.[4]
Muhammed, 40 yaşına yaklaştığında toplumdan uzaklaşarak Mekke’nin kuzeyinde, Nur dağındaki Hira mağarasında inzivaya çekilmeyi ve burada vakit geçirmeyi adet edinmiş, bu durum 1-2 yıl devam etmiştir. 610 yılında bir Ramazan gecesi (Kadir gecesi) hırkasına bürünüp Hira Mağarasında tefekküre daldığı bir sırada ilk vahyi almıştır. Muhammed'in 610 yılından başlayarak, vefat ettiği yıl olan 632'ye kadar aldığı vahiyler Kur'an'ı oluşturur. İlk vahiy şu şekilde anlatılır:

Muhammed, bir sesin kendisini ismi ile çağırmakta olduğunu duydu. Başını kaldırıp etrafına baktı fakat taş ve ağaçlardan başka bir şey göremiyordu. Bu sırada her tarafı ansızın bir nur kaplamıştı; dayanamayıp bayıldı. Kendisine geldiğinde karşısında vahiy meleği Cebrail'i gördü.
Cebrail O'na: "Oku" dedi.
Muhammed: "Ben okuma bilmem" diye cevap verdi.
Cebrail, Muhammed'i kucaklayıp güçsüz bırakıncaya kadar sıktı ve "Oku" emrini tekrarladı.
Muhammed: "Ben okuma bilmem, söyle ne okuyayım" diye cevapladı.
Cebrail emrini tekrarlayıp üçüncü defa Muhammed'i sıktıktan sonra Alak Suresi'nin ilk beş ayetini Muhammed'e vahyetti: "Yaratan Rabb'inin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb'in sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediği şeyleri öğretendir."
Meleğin arkasından Muhammed de bu ayetleri tekrarladı. Heyecanla mağaradan çıkarak evine doğru hızlıca gitmeye başladı. Yolda ilerlerken gökyüzünden bir sesin: "Ey Muhammed! Sen Allah'ın elçisisin, Ben de Cebrail'im" dediğini duydu. Başını kaldırdığı zaman, Cebrail'i gördü. Korku içinde evine vardı.
Eşi Hatice'ye: "Beni örtün, çabuk beni örtün" dedi. Bir müddet dinlenip heyecanı geçtikten sonra yaşadıklarını eşi Hatice'ye anlattı, "Korkuyorum Hatice, bana bir zararın gelmesinden korkuyorum", dedi.
Hatice, O'nu şu sözlerle teselli etti: "Öyle deme. Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah, hiç bir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen , akrabanı gözetirsin. İşini görmekten aciz kimselerin işlerini yüklenirsin, Fakire yardım edersin. Misafiri ağırlarsın"
Hatice daha sonra bu durumu Varaka bin Nevfel'e anlattı ve Muhammed'i Varaka'ya götürdü. Varaka haniflerdendi. Tevrat ve İncil'i okumuş, İbrani dilini ve eski dinleri bilen bir ihtiyardı. Varaka Muhammed'i dinledikten sonra: "Müjde sana Ey Muhammed, Allah'a yemin ederim ki sen İsa'nın haber verdiği son Peygambersin. Gördüğün melek, senden önce Yüce Allah'ın Musa ve İsa'ya göndermiş olduğu Ruhu'l-Kudüs'tür. Keşke genç olsaydım da, kavmin seni yurdundan çıkaracağı günlerde sana yardımcı olabilseydim... Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmi tarafından düşmanlığa uğramasın, eziyet görmesin" dedi.