Kiss the rain -Yiruma ☆彡

8 Aralık 2016 Perşembe

PORTAKALLI İRMİK TATLISI (Cheesecake Görünümünde)

                                                             Muhteşem Bir Tat!
                 
                          
                                       
                                    
 Klasik irmik tatlısına cheesecake görünümü veren şık ve leziz bir alternatif tatlı tarifi...
Aslında çok bilinen sütlü irmik tatlısına portakal eşliğinde muhteşem bir görünüm katabilir, lezzetine lezzet katabilirsiniz. Ben irmik tatlısını portakallı, limonlu, vişneli, çikolata soslu hazırlayıp, her bir tarifimi farklı sunumlarla servis ediyorum misafirlerime. Bu tarifimi ilk yaptığımda çocuklarım cheesecake zannettiler ve çok beğendiler. İlerleyen zamanlarda diğer irmikli tatlı tariflerimi de yayınlayacağım.
    Malzemeler: 1 litre süt
                         10 yemek kaşığı irmik
                         15 yemek kaşığı toz şeker
                         1 paket vanilya
                         1 portakal kabuğu rendesi
Alt tabanı için: 1 paket kakaolu petibör bisküvi
                           4 çorba kaşığı eritilmiş tereyağ (margarin de olabilir)   
          Sos için: 2.5 su bardağı portakal suyu
                           3 çorba kaşığı nişasta
                           4 çorba kaşığı toz şeker
                           İnce kesilmiş portakal dilimleri
Bisküviyi elinizle toz haline getirin.Erittiğiniz yağı da ekleyerek iyice karıştırın.Servis edeceğiniz tabağın içine kelepçeli kalıbın sadece kelepçesini koyarak,içine bisküvi harcını ilave edip elinizle iyice düzleştirin. Buzdolabına kaldırın. Daha sonra malzemeler bölümündeki portakal kabuğu rendesi ve vanilya en son eklenmek üzere irmikli muhallebiyi pişirin. Buzdolabından çıkarttığınız bisküvinin kenar kısımlarına ince dilimlenmiş portakal dilimlerini sıralayın. Pişirdiğiniz muhallebiyi biraz çırparak bisküvinin üzerine dökün. Bu sırada portakal peltesinin sosunu pişirin ve ılıkken muhallebinin üzerine dökün. Buzdolabında birkaç saat bekletip servis yapacağınız zaman kelepçesini açın. Görsellerim size yardımcı olacaktır.Umarım sizler de beğenirsiniz. 

                             

                                              
                                             
                                      

                                      
   
                                           
                                               

5 Aralık 2016 Pazartesi

DÜNYA KADIN HAKLARI GÜNÜ

~ Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının Verilmesi ~

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü,defalarca belirttiğim gibi minnetle anıyorum.
Cumhuriyet kadını olarak bizlere verdiği değer ve haklar için sonsuz teşekkürler
Ruhun şad olsun ATAM !!!


Medeni Kanun ile erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınına, TBMM tarafından 3 Nisan 1930' da kabul edilen bir yasa ile belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır.4 Mayıs 1931' de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932' de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934' de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren bir başka yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı" nın tanınmasıyla verilmiş oluyordu. Atatürk' ün Kadın Hakları Konusundaki Görüşleri ve Gerçekleştirdikleri, bugün dünya aydınlarının ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı 'nın yaymaya çalıştığı kadın hakları ile ilgili görüşler, Atatürk tarafından çok önceleri dile getirilmiş ve çoğunlukla da uygulama alanına sokulmuştur. Atatürk, Cumhuriyet' in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923 'de şöyle demiştir:

"Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir."
Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini belirlemiştir. Atatürk' ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı' ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya' da yaptığı bir konuşmada, bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.
"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."

"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım." 
                                 

Tanınmış yazarlar, şairler, romancılar, kadının ezilmesine, horlanıp aşağılanmasına karşı mücadele açtılar. Şinasi, “Şair Evlenmesi”nde, görücü usulü ile evlenmenin zararlarına dikkati çekti. Namık Kemal, “İbret” ve “Tasvir-i Efkâr” gazetelerinde kadın haklarını savunan ateşli makaleler yazdı. Roman ve piyeslerinde kadının dramını ortaya koydu. Ahmet Mithat, çok kadınla evlenmeyi eleştirdi ve bu yüzden saldırılara uğradı.Tevfik Fikret, “Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer” diyerek sesini yükseltti. Abdülhak Hami t, “Bir milletin kadınları o milletin ilerleme derecesinin ölçüsüdür” diye yazdı. Hüseyin Rahmi (Gürpınar) eserlerinde kadın-erkek eşitsizliğini işledi.Halide Edip, daha 1909 da, İkinci Meşrutiyetin getirdiği özgürlük ortamından yararlanarak, “Kadınların Yükselmesi (Taali-i Nisvan) Derneği”ni kurmuştur. Yabancı okullarda eğitim görme imkânı bulmuş çok az sayıdaki Türk kadınlarından biri olan Halide Edip, Tanin gazetesinde, bütün Türk kızlarının eğitime kavuşturulması için güçlü ve etkileyici makaleler yazdı. Romanlarında kadın-erkek eşitsizliğinin zararlı sonuçlarını, horlanan kadının acılarını ustalıkla işledi 9.Ziya Gökalp, kadın hakları konusuna hem bilim adamı, hem sanatçı gözüyle eğildi. “Türk Medeniyeti Tarihi” adlı eserinde eski Türklerde kadının durumunu aydınlığa kavuşturdu. “Türkçülüğün Esasları”nda. geleceğin Türk kadını ile ilgili düşüncelerini açıkladı. Somut öneriler getiren bir düşünür olarak kadın davasına büyük hizmetler yaptı. Şiir şeklinde yayınladığı öğretici yazılarında, kadının değerini ve bu konuda tutulması gerekli yolu anlattı.

İstanbul’un işgalinden sonra İngilizler tarafından tutuklanıp Malta'ya sürgüne gönderilen Ziya Gökalp, oradan kızına yazdığı mektuplarda da şunları söylüyordu:“Yeni Hayat ne zaman başlayacak? Ne zaman ki, kadınlar da erkekler kadar tahsil görerek, cemiyetin idaresindeki rollerini icraya başlarsa…”“Aile millî cemiyetin temelidir. Aileyi kadın yapar. O halde millet de kadının bir eseri demektir… Bizde kadınlar iyi tahsil görmedikleri için aile yükselemiyor. Aile yükselmeyince, millet de geri kalıyor. O halde, ilerleme­nin baş şartı kadın terbiyesidir. Kızların iyi yetiştirilmesidir.

Kaynak:http://www.ataturkinkilaplari.com/  ~~~~    http://www.atam.gov.tr/

3 Aralık 2016 Cumartesi

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

Engelliler Günü'nü "KUTLAMAK" ibaresi ne kadar doğrudur anlayabilmiş değilim. Bir gün bu özel günlerdeki yanlış terimlerden dolayı çıldırmazsam iyidir. Kutlamak değil de daha yerinde bir tanım kullanılabilir sanırım.Toplumumuzda ve içimizde birçok engelli var. Bunların içerisinde bazıları yaşama katılmış, bazıları da yaşamdan ve yaşama hakkından eksik bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.Toplumdaki engelliler de insani değerlerde yaşayıp, eğitilip meslek sahibi edilerek maddi anlamda kendi özgürlüklerini kazanmalıdırlar. Bu sayede hem kendilerine hem de topluma yük olmayarak kaliteli bir yaşam sürdürebilirler.
Yaşadığımız ve nefes aldığımız her an şükürdür bizler için. Unutmayalım ki bizler de birer engelli adayı olabiliriz.
Bir anne olarak diyebilirim ki duyarlı çocuklar yetiştirip, bu hassas konularda toplumumuzu daha duyarlı hale getirebiliriz.

1992 yılında Birleşmiş Milletlerin kararı ile 3 Aralık “Uluslararası Engelliler Günü” olarak kabul edilmiş; bu karar, 1993 yılı Mart ayında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun 1993/29 sayılı bildirisi ile 3 Aralık Gününün tüm dünyada engellilerin topluma kazandırılması ve haklarının “tam ve diğer insanlara eşit ölçüde” sağlanması amacı için çalışılması gereken bir gün olarak tüm dünyaya duyurulmuştur. O zamandan beri 3 Aralık Dünya Engelliler Günü olarak kabul edilmiştir.

     Engellilik doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamama olarak tanımlanmaktadır.

     Engelliliğin nedenleri araştırıldığında, büyük çoğunluğunun önlenebilir nedenler olduğu görülmektedir. Genetik etkenler, akraba evliliği, gebelik sırasında yaşanan sorunlar (hastalıklar, ilaç kullanımı, radyasyona maruz kalmak, alkol ve madde kullanımı, beslenme bozuklukları) gibi sorunlar tümü önlenebilir süreçlerdir. Doğum sonrasında kazalar, insan eliyle bilerek ya da kaza sonucu oluşan psikososyal travmalar, doğal felaketler engelliliğe yol açmaktadır. Engelliliğin bir yazgı olmadığı, geliştirilecek sosyal politikalar ve her alanda korucu-önleyici uygulamaları içeren düzenlemelerle önleneceği kesindir.
   
     Ülke genelinde engelliliğin önlenmesi amacı ile doğumdan itibaren tüm bebeklere; yeni doğan işitme taraması, fenilketonüri taraması, biyotidinaz enzim eksikliği ve tiroid hormon eksikliği taraması, gelişimsel kalça çıkıklığı erken tanı ve tedavisi, hemoglobinopati taramaları, erken yaş taramaları (kırma kusurları, işitme taramaları) yapıldığı bilgisinin yer aldığı açıklamada, evinde sağlık hizmetine ihtiyacı olan engelli bireylere muayene, tetkik ve tahlil, tedavi, tıbbi bakım, takip ve rehabilitasyon hizmetleri verilmektedir.
         
                               

Aşkın engel tanımadığına ne güzel bir kare değil mi? Yürekten, ruhen ve tüm benliğiyle sevebilmeli insan, ancak o zaman sevginin bütünleşmesiyle sonsuzlaşır "AŞK" Helal olsun size...