Kimi zaman hüzünleri vardır insanın melankolik ve kırgın hallerinde gözyaşlarını, söylenemeyen kelimeleri, kimseye açık edilmemişleri parmaklarıyla yüreğinden akıp gelen hisleriyle Fars kültüründe yüzyıllar önce Rebab diye bilen ve modern kültürde gelişip az da olsa değişen kemanıyla gam ve kederi harmanlayıp içinizi yakarcasına, kemanını inleterek nağmelerini gözünüzde bir damla yaşa, boğazınızda takılı kalan bir nefese, yüreğinizi yakan bir kora çevirir; sözün bittiği yerdedir, ezgileri tanıdıktır dinleyene onun adı: Farid Farjad‘dır.
Farid Farjad 1938'de Tahran'da doğmuştur. Keman virtüözüdür. "Kemanı ağlatan adam" olarak bilinir ve dünyanın en iyi keman virtüözlerindendir. Farjad, 1966 yılında, Tahran Müzik Konservatuarı'nda klasik müzik üzerine master yapmış, bundan sonraki adımında Tahran Senfoni Orkestrası'nda önemli görevler üstlenmiştir
~ Farid Farjad Sözleri ~
Zira kadın, dudakları ile sevgili, elleri ile anne, sözleri ile dost, bakışlarıyla çocuktur.
Acı diyoɾum efendim, o da evɾensel olmalı; Biɾ çocuğun eline diken batsa; insanoğlu yanmalı.
Tɑm uyuyɑcɑksınız bir çığlık sesi... Çocuğunuz ɑğlıyor. Ne mutlu size ki o hɑyɑttɑ. Dünyɑnın bɑşkɑ bir yerinde şu ɑn çocuklɑr ölüyor.
Birinin hɑyɑtınɑ, birinin üzüntüsüne, birinin mutluluğunɑ, birinin ruhunɑ, birinin eline, yüzüne, sırtınɑ, omuzunɑ, yüreğine, bɑzen söz, bɑzen göz, çoğu zɑmɑn kɑlbinizle minicik de olsɑ, tüm sɑmimiyetinizle dokunun. Kemanın inceldiği noktada, ben bu hayat denilen kuɾmacadan kopuyoɾum. Günlük hayatın tekdüzeliğinden, küɾesel empeɾyalizmin popüleɾ kültüɾünden ve en çokta özünü yitiɾmiş, içi boşaltılmış, değeɾsizliği kendine paye edinmişleɾden kuɾtulmak ve kaçmak.
Berat Kandili, (Berâet Kandili), (Arapça: ليلة منتصف شعبان, Şaban'ın yarısı)İslam dininde kutsal kabul edilen gecelerden biridir. Şaban ayının 14. gününü 15. gününe bağlayan gecesi Berat gecesidir. Osmanlı İmparatorluğu'nda II. Selim'den itibaren minarelerde kandil yakılmasıyla kandil adını almıştır.
Berat (Berâet), Arapça'da temize çıkma anlamına gelir. İslam inancına göre bu gecenin bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle Mübarek Gece; günahların affı ve kulların temize çıkarılması sebebiyle de Berat Gecesi ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de Rahmet Gecesi gibi adlar da verilmiştir.
Müslümanlar bu geceyi ibadet ve taatle geçirmenin pek çok sevabı ve feyzi olduğuna inanır. Bu konuda İslam peygamberiMuhammed'in bir hadisi vardır:
"Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (kandilden sonraki gün) oruç tutunuz. Çünkü o gece güneş batınca Allah-u Teâlâ o andan fecir oluncaya kadar: 'Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim' buyurur." (İbn Mâce)
Ayrıca Berat gecesi, Kur'an-ı Kerim'in Levh-i Mahfûz'dan Dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna "inzâl" denir. Kadir Gecesi'nde ise Peygamber'e ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da "tenzîl" denir
Ne kadar içten ve derinden yorumlamış bu güzel ilahiyi * ZARA *
İLAHİ
uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan azrailin kastı canadır inan uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan
seherde uyanırlar cümle kuşlar dill-u dillerince tesbihe başlar tevhid eyler dağlar, aşlar, ağaçlar uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan
semavatın kapıların açarlar alemlere rahmet suyu saçarlar seherde kalkana hulle biçerler uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan
bu dünya fanidir, sakın aldanma mağrur olup tac-u aha dayanma yedi iklim benim deyu güvenme uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan
benim murad kulun, suçumu affet suçum bağışlayıp günahım ref et resulun sancağı dibinde haşret uyan ey gözlerim gafletten uyan uyan uykusu çok gözlerim uyan Berat kandiliniz kutlu,dualarınız kabul olsun...
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ü ve silah arkadaşlarını saygıyla anıyor,onlara Allah'tan rahmet diliyor,geleceğin bekçileri gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını kutluyorum.
Gençlik ve Spor Bayramı, ilk defa 24 Mayıs 1935’te "Atatürk Günü" adı altında kutlanmıştır. Beşiktaş'ın girişimleriyle Fenerbahçe Stadı'nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcunun da katılımıyla bir spor günü haline gelmiştir.Bu organizasyondan bir süre sonra gerçekleşen Spor Kongresi'nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni kutlanan Atatürk Günü'nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında her yıl yapılmasını teklif etmiştir. Kongrede oylanan bu öneri kabul edilmiş ve Atatürk'ün de onayıyla yasalaşmıştır. 20 Haziran 1938 tarihli kanunla "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı 12 Eylül Darbesinden sonra "Atatürk'ü Anma , Gençlik ve Spor Bayramı" adını almıştır.
Her yıl 19 Mayıs günü Atatürk'ü Anma , Gençlik ve Spor Bayramı Türkiye'nin dört bir yanında spor gösterileri ve törenlerle kutlanır. Üzerinde "Gençlikten Atatürk Sevgisiyle Cumhurbaşkanına" yazan ve "Sevgi Bayrağı" olarak adlandırılan dev bir bayrak Kurtuluş Yolu'ndaki Tütün İskelesi'nden karaya çıkarılarak Samsun valisine verilir. Daha sonra bayrak, Cumhurbaşkanına sunulmak üzere genç atletlere teslim edilir. Samsun'dan yola çıkarılarak Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Kırıkkale'den sonra, 19 Mayıs törenlerinde, Ankara'da Cumhurbaşkanına sunulur.
Cumhuriyet'le yaşıt olan bu kutlamalar sadece Cumhurbaşkanı'nın katılımıyla Ankara'da gerçekleşmekle sınırlı kalmaz, ülke genelinde stadyumlarda kutlanırdı. Ama 2012'de, Mayıs ayında havanın soğuk olacağı ve bu açıdan öğrencilere ve vatandaşlara yük olmaması gerekçesiyle başkent Ankara dışındaki illerde, stadyumlarda kutlanması Mili Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü'nce okullara gönderilen bir yazıyla engellenmiştir. Bu karar cumhuriyetçi kesimin büyük tepkisiyle karşılaşmıştır. Bu konuda Alper Ayhan tarafından bir dava açılmış ve kazanılmıştır.
1940'lı yılların başlarında, ileride 'Pir Sultanların' ölümsüzlüğünün en büyük kanıtlarından biri olacak Mahzuni Şerif, Afşin'in Berçenek Köyünde doğar.
1956 yılında Berçeneğe gelen ilk okuldan mezun olur. Berçeneğin okulsuz yıllarında, Elbistan' ın Alembey Köyü'nde,Lütfü Efendi Medresesi'nde Kur 'an eğitimi almış, Eski Türkçe okumuş ve yazmıştır.
Babamın dediği doğruysa, anamın da dediği doğruysa 1943 yılının Ocak 3'ünde Afşin'e bağlı Berçenek köyünde doğmuşum.
Bir Aşıklar Derneği kurmamız gerekti. Nedeni de şu idi. Türkiye de halk ozanları sürekli ezilmişlik, yoksulluk içinde yaşamışlardı. Bu durumdan tamamen olmasa da kurtulmaları gerekti.
Yıl 1972. Mahzuni Şerif, elinde sazı, Sivas'ın Sivrialan Köyü'ne Aşık Veysel'i ziyarete gider. Aşık Veysel'e Mahzuni'nin geldiğini söylerler. Mahzuni içeri girince Veysel Baba ayağa kalkar.
Yanındakiler şaşırırlar. Çünkü Aşık Veysel o tarihe kadar kimseyi ayakta karşılamamıştır. Veysel Baba'ya neden Mahzuni'yi ayakta karşıladığını sorarlar. Veysel Baba'nın cevabı çok açıktır:
'Susun, gelen Pir Sultan olsa gerektir!'
1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından Dünya'nın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.
~ Eserleri ~
Türk Halk Müziği sanatçıları tarafından söz ve besteleri sıklıkla kullanılmıştır. Araştırmacı Yazar Battal Pehlivan'ın Aşık Mahzuni Şerif'in yaşamı ve sanatı üzerine yaptığı incelemenin adı Dom Dom Kurşunu idi. Dom Dom Kurşunu, Yedin Beni, Yuh Yuh, Fadimem, Gül Yüzlüm, Ciğerparem, Merdo, Dostum Dostum, Han sarhoş Hancı sarhoş, Çeşmi Siyahım,Yalan Dünya, Ağlasam mı?, Abur Cubur Adam, Katil Amerika ve Ekmek Kölesi gibi eserleriyle tanınan Aşık Mahzuni'nin türkülerini İbrahim Tatlıses'ten Ahmet Kaya'ya Mahsun Kırmızıgül'e Murat Göğebakan'dan Selda Bağcan'a kadar birçok Türk halk müziği ve bazı pop müzik sanatçıları da okudu. Halk şiirine gönül veren ve konuşma dilini şiirleştiren Aşık Mahzuni'nin 453 plağı, 50 kasedi ve yayınlanmış 9 adet kitabı bulunuyor. Ayrıca TRT tarafından çekilmiş 2 adet belgeseli bulunmaktadır.
Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Değerli Ozanımız 62 yaşında Almanya'nın Köln Şehrinde 17 Mayıs 2002 yılında hayata gözlerini yumdu.
Şu an son ikametgahı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor. Değerli Halk Ozanımız, AŞIK MAHZUNİ ŞERİF'i ölüm yıldönümünde saygıyla anıyor ruhu şad olsun diyorum. ~ Emire NİŞLİ ~
İşte gidiyorum çeşm-i siyahım Önümüze dağlar sıralansa da Sermayem derdimdir servetim ahım Karardıkça bahtım karalansa da
Haydi dolaşalım yüce dağlarda Dost beni bıraktı ah ile zarda Ötmek istiyorum viran bağlarda Ayağıma cennet kiralansa da
Bağladım canımı zülfün teline Sen beni bıraktın elin diline Güldün Mahzuni'nin berbat haline Mervanın elinde parelense de...
Aşık Mahzuni Şerif'in Mustafa Kemal Atatürk’e ithafen yazdığı adeta ağıt niteliğinde bir eseri. Büyük mücadeleler sonunda, bir nevi yoktan var edilen ülkemizin son yıllardaki durumlarını düşündükçe, bu eserin sözleri daha bir anlamlı geliyor bizlere.
Maden faciasında hayatlarını kaybeden tüm emekçi kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Allah geride bıraktıkları tüm yakınlarına sabır versin. "Ekmeğini taştan çıkarmak" deyimi tam anlamıyla yansıtmıştır madencileri.
Madencilik tarihin en eski iş kollarından biri. Değerli ve dayanıklı taşların kıymetinin anlaşılmasından sonra, dağları ve yerin altını kazmaya başlayan insanlar, çağlardır yeni kaynak arayışlarını madenlerde sürdürüyorlar.
Soma ilçesi'nde 13 Mayıs 2014'te kömür madeninde meydana gelen faciada 301 mandenci hayatını kaybetmişti. Bu büyük maden faciası ile Türkiye sarsılmıştı.
KANUN ÇIKTI AMA…
13 Mayıs 2014’ten bu yana çıkarılan yasalar özlük hakları ve iş güvenliğine yönelik maddeler içeriyor ancak kazaları önleme noktasında yetersiz kalıyor.
Dünyadaki diğer ülkelerde son 30 yıl içerisindeki en büyük 3 maden faciasında toplamda sadece 58 işçi yaşamını yitirdi. Yani bir anlamda dünyadaki maden kazalarında ölen insanların oranındaki liderlik açık ara farkla ülkemize ait! Kurtarma konusunda da son derece başarısız olan ülkemizde maden kazalarında mahsur kalan işçilerin hemen hemen hepsi maalesef yaşamını yitiriyor. Bir örnek vermek gerekirse 2010'da Şili'de maden yatağında mahsur kalan 33 işçinin tamamı sığındıkları yaşam odaları sayesinde 69 gün sonra sağ olarak kurtarılırken, ülkemizde en son gerçekleşen Ermenek faciasında 1 aya yakın bir sürede ancak işçilerimizin cenazelerine ulaşabildik! Çözüm maden ocaklarını kapatmak mı? Asla değil, çözüm daha fazla kazanmak için 'masraf' olarak görülen güvenlik koşullarının ihmal edilmesinin önüne geçmek. Peki kömürün sıcağını hissederken kaçımız yok yere giden hayatları aklından geçirecek? Bu kış sıcacık evlerinizde otururken biraz durun ve düşünün, toplum olarak devletimizden ve işletmelerden tek ses olarak maden ocaklarındaki koşulların düzeltilmesini istemek bizim sorumluluğumuz. "Ben doğal gazla ısınıyorum" demeyin, gün gelecek havalar ısınacak kırlara mangal yakmaya çıkacaksınız, ızgaranın altından size bakan o 'kara elmasları çıkartmak için kaç işçinin canını verdiğini düşünmeyecek misiniz?
Hızlı hızlı giden yolcu Bu mezarda bir garip var Bak taşına acı acı Bu mezarda bir garip var
Kurumuş yeşil otları Toprak olmuş umutları Gökte mavi bulutları Bu mezarda bir garip var
İzi bile yok dünyada Onu aramak beyhuda Ne gezersin bu ovada Bu mezarda bir garip var
Gökler yüksek toprak derin Rüzgar eser serin serin Senin olsun çiçeklerin Bu mezarda bir garip var
Etrafı agaç dizili Vücudu toprak sızılı Taşı Mahzuni yazılı Bu mezarda bir garip var...
Annelik duygusu, duyguların en özü, en gerçeği, en durusu, kelimelerle anlatılamayan sevgi, fedakarlık ve karşılıksız emek bütünlüğüdür benim için. 21 yaşında oğlum ve 13 yaşında bir kızım var. Uzmanların "anne-babalar çocukları ile arkadaş olmamalı" söyleminin tam aksini savunan ve yaşayan bir anneyim. Bu tezimi savunurken ve yaşarken hiç saygısızlık görmedim evlatlarımdan çok şükür ! Rabbim anne olmak isteyen her kadına bu mucizevi yüce duyguyu tattırsın.
Güzel, fedakar annelerimizin Anneler Günü'nü kutluyorum. Hiçbir doktorun tedavisi, senin "öpeyim de geçsin" sözün kadar işe yaramıyor ANNE... ( Sevdiğim bir sözdür)
Anneler günü geleneği, Antik Yunanların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı.
Kadının en büyük vazifesi analıktır.
İlk terbiye verilen yer ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi gerektiği gibi anlaşılır.
~Mustafa Kemal ATATÜRK~
31. 01. 1923, İzmir’de Halk ile Konuşma.
Bu yüce gecede dualarımızın kabul olması dileğiyle ...
MİRAÇ GECESİ NE OLDU? Bir gece Kâbe–i Muazzama’nın Hatîm mevkiinde yatarken, Cebrail gelip mübarek göğüslerini yardı, kalbini zemzem suyu ile yıkadıktan sonra içini iman ve hikmetle doldurup eski hâline koydu. Sonra beyaz bir binek Burak ile (normalde bir aylık mesafedeki) Mescid–i Aksa’ya uçtular. Orada bütün peygamberlerin ruhlarına imam olup namaz kıldırdı. Bu, onların şeriatlerinin asıllarına mutlak varis olduğunu ifade ediyordu. Bir de kendisine su, şarap ve süt takdim edildi. Hazreti Muhammed sütü içti. Bu ümmetinin doğru yola iletildiğini ifade ediyordu. Ardından yüceliklere yükseltici bir miraç (manevî asansör) ile göklere çıkartılıp yedi kat semaları bir bir dolaştırılmıştır.
1. kat semada: Hz. Adem’le, 2. kat’ta Hz. İsa ve Hz. Yahya, 3. kat’ta Hz. Yusuf, 4. kat’ta Hz. İdris, 5. kat’ta Hz. Harun, 6. kat’ta Hz. Musa 7. kat’ta Hz. İbrahim ile görüştü.
Melekleri, Cennet ve Cehenneme kadar bütünüyle ahiret hayatını müşahede etti. Miraç gecesi bütün mülk ve melekût âlemlerini dolaştı. Cebrail Hazreti Muhammed'i daha da yükseklere çıkardı, öyle bir fezaya vardılar ki kaderleri yazan kalemlerin cızırtıları duyuluyordu. Nihayet varlıklar âleminin son sınırı olan Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaştılar. Cebrail:
-"İşte burası Sidretü’l–Müntehâ’dır. Ben buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam, yanarım" dedi.
Hz. Muhammed 'e Sidre’de dört kutsal nehir ve her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beyt–i Ma’mûr gösterildi. Sonra kendisine şarap, süt ve bal dolu üç bardak sunuldu. O, yine sütü tercih etti.
Hazreti Muhammed o gece şehitlerin ve muttakilerin cenneti olan Cennetü’l–Me’vâ’yı temaşa etti. Cebrail’i geride bırakan Hz. Muhammed, burada Refref’e binerek Arş–ı A’lâ’ya geçti ve Kâb–ı Kavseyn olarak belirtilen “imkân dairesinin bitiş, vücûb dairesinin başlama sınırına” ulaştı. Huzûr–u Kibriya’da Allah'a ok yayının iki ucu kadar, hattâ daha fazla yaklaştı. Cemâlullah’ı perdesiz ve vasıtasız olarak onunla zaman ve mekandan menüzzeh konuştu. Daha sonra tekrar Refref’le Sidre’ye geri döndü. Orada Cebrail’i asıl hüviyetiyle –tıpkı ilk defa Hira’da gördüğü şekliyle– gördü. Müteakiben de yine Cebrail ile birlikte göz kırpması kadar kısa bir zaman parçasında dünyaya döndü.
MİRAÇ GECESİYLE GELEN HEDİYELER
Hazreti Muhammed “Ben mi’raçdan daha güzel bir şey görmüş değilim.” diyerek o gecenin önemini anlatmıştır. Miraç Gecesi dünyaya dönerken ümmetine hediyeler getirmiştir. Bu hediyeler şunlardır;
Birincisi : Beş vakit farz namazı getirmiştir. İhsan şuuruyla kılınan namazlar, ümmetin miraç asansörleri olacaktır.
İkincisi: “Âmenerrasûlü” diye bilinen âyetleri getirmiştir. (Bakara, 2/285–286)
Üçüncüsü: İsra Suresi’nin 22–39. âyetlerinde bahsedilen on iki adet İslâm prensibini getirmiştir.
Dördüncüsü: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennet’e girecekleri müjdesini getirmiştir.
Beşincisi: İyi amele niyetlenen kişiye –onu yapamasa bile– bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı; fakat kötü amele niyetlenen kişiye –onu yapmadığı müddetçe– hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini getirdi.
Bir diğer hediye de, Mi’rac gecesi Allah ile karşılıklı selâmlaşma ve sohbetlerinden bazı sözleri getirmiştir ki et–Tahiyyâtü diye meşhur olan bu sözler, bütün namazlarda otururken okunmakla Miraç 'da Allah ile Habibi arasındaki o kutsî sohbeti hatırlatmakta ve benzerî bir mükâlemeye namaz kılanı mazhar etmektedir.
MİRAÇ KANDİLİ VE GECESİ NEDEN ÖNEMLİDİR? İki aşamalı bu gökler ötesi yolculuk, peygamberliğin 12. yılında, hicretten on sekiz ay önce, mübarek üç ayların ilki olan Recep ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir. Kadir gecesinin de Ramazan’ın 27. gecesi olması ile aralarında çok gizemli bir tevafuk vardır. Bediüzzaman Hazretleri: “Mi’rac gecesi ikinci bir Kadir gecesi hükmündedir.” sözleriyle, bu gecenin Kadir gecesinden sonra en kutsal gece olduğunu belirtmişlerdir.
Ebu Talip’in ve Hatice validemizin vefatı ile çok hüzünlenen, müşriklerin üç yıl süren ablukası ve Tâiflilerin saldırıları karşısında daralan Hazreti Muhammed ve Müminler, bu mi’rac olayı ile muhteşem bir teselliye ve ihsan–ı İlâhîye nail olmuştur.
KURAN'DA MİRAÇ KANDİLİ
Kur'ân–ı Kerim’de İsrâ suresi bu İsrâ olayını anlatır. Necm suresi de İsrâ’nın devamı olan Miraç Kandilini anlatır. Âyetlerde biraz da kapalı olarak anlatılan bu esrarengiz Miraç yolculuğu, Hazreti Muhammid'in bir çok hadîslerinde detaylarıyla aktarılmıştır.
MİRAÇ GECESİNİ ANLATAN SURELER Kuran-ı Kerim'deki Miraç gecesini anlatan sureler şöyledir;
Isrâ Sûresi 1
"Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, herseyi işiten, her şeyi gören O'dur."
Necm Suresi : 1 - İnmekte olan yıldıza andolsun ki,
2 - Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.
3 - O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.
4 - O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.
5 - Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti
6 - (Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.
7 - O, en yüksek ufukta idi.
8 - Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.
9 - Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.
10 - (Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.
11 - Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
12 - Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.
13 - Andolsun onu bir kez daha görmüştü.
14 - Sidretü'l- Müntehâ'nın yanında.
15 - Ki Cennetü'l- Me'vâ onun yanındadır.
16 - Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.
17 - (Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.
18 - Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.