Kiss the rain -Yiruma ☆彡

30 Aralık 2015 Çarşamba

YENİ YIL 2016


                                    Zaman ne kıymetli bir kavramdır bizler için.
Ne yazık ki zamanında zamanın kıymetini bilememek acı bir kayıptır oysa !
Yaşamım boyunca "keşke" dediğim hiç bir anım olmadı benim.Hayat seçimlerimizden ibaret değil midir? Seçimlerimizi ve onun getirdiği acı,tatlı anlarımızı kabullenip yaşarız hep.
Bu yüzden "keşke" dememeli,hayatın tüm zorluklarına rağmen mücadele etmeli,içimizdeki inanç ve ümitle ilerlemeliyiz geleceğe.Yaşam bizlere sunulmuş bir değer.Umut dolu gözlerle bakmalıyız hayata.Her anın,her günün tadını çıkarmalı,sevdiklerimizin ve sevenlerimizin kıymetini bilmeli,aldığımız her nefes için şükretmeliyiz Yaradana.
Zaman öyle bir süreçtir ki su gibi akıp gider ve insan ancak sonuna geldiğinde değerini anlar.
Hayata farklı bir pencereden bakmamızı,sabır ve şükür kavramını merkezimize alarak olgunlaşmamızı sağlayan da yaşadığımız zaman dilimlerindeki yaşanmışlıklardır bizler için.
Hayatın tek tesellisi umut dolu olmaktır.Umut ettiğimiz sürece varız bu hayatta.
                               
                                    Her yeni yıl yeşeren umutların habercisidir.
Yeni bir yıla sevdiklerinle beraber "merhaba"demek ne güzeldir.
2016 yılına gireceğimiz bu özel günde;yeni yılın ülkemize ve tüm dünyaya barış,huzur getirmesini diliyorum.Umarım yeni zaman dilimi,acılarımızı,kederlerimizi geride  bıraktığımız,farkındalıklarımıza vardığımız ve her geçen saatin ve günlerin,kısacası "zamanın"kıymetini bilebildiğimiz güzellikleriyle gelir.

Kalbimizdeki,benliğimizdeki tüm dileklerimizin gerçekleşeceği sevgi dolu,umut dolu bir yıl diliyorum.

                                                                                                            " Mutlu yıllar "


22 Aralık 2015 Salı

MEVLİD KANDİLİ

Bugünün hürmetine kandilimizi kutluyor,
                  kalbimizdeki,benliğimizdeki tüm dileklerimizin kabul olmasını diliyorum.                                                                                                                                                                                 

Mevlid


Mevlîd, özel günlerde (sünnet töreni, hac dönüşü, asker uğurlama, bir ölümün 40. günü gibi) ve kutsal gecelerde, Son peygamber Muhammed'in doğumunu anlatan edebî metinlerin makam ve usûl ile okunmasıdır. Türkçeye Arapça'dan girmiş olan kelime, "Peygamberin doğum günü" anlamında da kullanılır. Halk arasında mevlit, mevlüd, mevlütolarak da söylenmektedir.
Edebî bir terim olarak „Mevlîd“, peygamberin doğumunu, hayatından kısa pasajları, mucizelerini anlatan mesnevi tarzındaki metinlerin tümüne verilen isim olmakla beraber, İslâm edebiyâtında bir edebî türdür. Günümüzde Türkiye'de bu türün en tanınan örneği, Süleyman Çelebi‘nin 15. yüzyıl tarihli "Vesîletü'n Necât" (Kurtuluş Vesilesi) ismini taşıyan manzum, Türkçe eseridir. Bu nedenle "mevlîd" kelimesi ile kastedilen çoğunlukla Süleyman Çelebi'nin söz konusu eseridir. Türkçede olduğu gibi Arapça, Kürtçe, Arnavutça gibi birçok dilde de mevlidler yazılmıştır. Türkçe mevlid geleneğinde olduğu gibi özel günlerde ve kutsal gecelerde okunduğu gibi, diğer zamanlarda da isteyenler tarafından okunmaktadır.
İslam peygamberi Muhammed'in doğum günü 12 Rebiülevvel'dir. İslam dünyası her yıl bu günü Mevlid Kandili olarak kutlar. Mevlid günlerinde oruç tutulması, geceleri ilâhiler, kasîdeler ve Mevlîd-i Şerif okunması, dua ve sohbet edilmesi, Kur’an-ı Kerîm okunması gibi ibadetler ile kutlama yaygındır.

Mevlid kutlaması, Osmanlı'da 1588'de, resmi bir devlet protokolü haline getirildi. Sarayın önceleri Ayasofya Camisi'nde, daha sonra Sultanahmet Camisi'nde düzenlediği törenlere devletin ileri gelenleri ile birlikte halk da katılırdı. Sultan Abdülaziz döneminde OrtaköyI. Abdülhamid devrinde Yıldız Camii'nde tören düzenlenirdi.
Kandil olarak nitelendirilen önemli dinî gün ve gecelerin dışında, çocukların 40'ı çıkınca, bir Müslümanın vefâtının 40’ıncı gününde, adak ve nikâh törenlerinde, hacıların dönüşünde, sünnet merasiminde, asker uğurlama gibi vesilelerle mevlid okunması özellikle Anadolu’da gelenekselleşmiştir


19 Aralık 2015 Cumartesi

Adele - Someone Like You - HD (Live Royal Albert Hall)

"ADELE"
Vazgeçilmezim !!!
Dinlerken haz aldığım müthiş bir ses !
Someone like you,yaşadığı tüm duyguları kaleme aldığı eşsiz bir şarkı.
Tüm duygusallığı ve masumiyetiyle seslendirdiği şarkısını dinlerken eminim sizler de duygu seline kapılacaksınız !


17 Aralık 2015 Perşembe

Hz.MEVLANA'NIN ÖLÜM YILDÖNÜMÜ

Mevlana dini bakımdan olduğu kadar dünya felsefe tarihi açısından da çok değerli bir kişidir.
Hz.Mevlana'nın sözlerini iyi anlamak lazım.Sevgi ve huzuru sözlerinde bulabilir,manevi hazza erişebilirsiniz.Konya'da bulunan türbesini ziyaret eden biri olarak diyebilirim ki sizler de oradaki mistik atmosferi hissedip,dünya telaşından,tasalardan bir an olsun uzaklaşabilirsiniz.
                                      ****************************************

Aralık ayı ile birlikte ruh dünyamızda bir insanın özel bir yeri bulunuyor. Hazreti Mevlâna Rumi. Onun Sevgili ile buluştuğu ay.

17 Aralık 1273 Mevlânâ'nın Hakk'a vuslat günü, kendi ifâdesiyle "şeb-i arûs/gerdek gecesi". Biz onun şeb-i arûsunun sene-i devriyesi münâsebetiyle biraz da onun gözüyle ölüm sevincini irdeleyelim istedik.
Mevlâna"nın ölüme yürüyüşü sevgiliye, ebedi hayata, güzelliklere bir yürüyüşüdür. Oysa ölüm insan hayatında ürperticidir. İnsanın kendisiyle olan yüzleşmesinde, kendisinden kaynaklanan bir tedirginlikle yaklaşır ölüme ve ölümüne. Ölümün cennet yüzü de cehennem yüzü de insanın kendisinden yansır.
Ölüm, insan hayatında soğuk bir kesit oluşturur. Ruhun tenden çekilmesi, bedenin ölümü asıl soğuk olan yüzü yansıtır. Kaskatı beden soğuk bir cisme dönüşürken insanın kendisiyle olan yüzleşmesindeki ayna olarak belirir.
Ölüm insan hayatında bir dönemin, bir devrenin bitişidir. Bir hasılayı, bir toplamı ortaya koyacak olan sürecin bir başlangıcı.
Hazreti Aişe Validemiz, Efendimizin başını dizine koyarken, insanı sevdiğinden ayıran ve asıl olan hayata götüren yolculuğun farkına bile varamamıştı. Kendisinin çocukluğuna, gençliğine ait olsa da bu durum, ölümün soğuk yüzü bir anda belirir. İşte o zaman asıl hüzün başlar. En sevdiklerimizle aramıza giren bu soğuk perdenin insan hayatındaki soğukluğu, sarsıcılığı etkili olur her zaman.
Oysa Hazreti Fatma validemiz farkındaydı ölümün, ayrılığın ve hüznün.
Sevdikleri farkındaydı.
Ölüm insanın kendisini yeniden fark edişidir.
Düşünce hayatımızda, hayatı ve ölümü anlamlı kılan bakış, bakış sahiplerinin güzelliklerinde kendini gösterir.
Mesnevî, Hazreti Mevlâna'nın Kur'an tefsiridir, yorumudur. Bu tefsirde mümin her insanın kendisine karşılık bulacağı bir yer vardır. Toplum katmanlarının hemen her kesimine hitap eden bir özelliği bulunuyor. Avam diye tanımlanan en alt katmandaki insanların da kendisine pay çıkaracağı bir yeri bulunuyor. Mesnevî"deki meseller, hikâyeler, nükteler, bazen en uç diyebileceğimiz bakışlar insanda bir ışık uyandırır. Işığın gücü ve şiddeti kişinin algısına göredir. Havas diye bildiğimiz âriflerin, aydınların, münevverlerin, elitlerin, entelektüellerin, bu anlamda her kim var ise, onlar için de çok farklı algı alanları doğurur. Bundan dolayıdır ki, Mevlâna, hemen bütün toplum katmanlarında ilgi uyandırır. Mevlâna'nın alanı geniştir. Bunun için sadece İslâm düşüncesinde ve inancında olanlar değil, diğer inançta olan insanlar için de bir alan bulunuyor. Yalnız Mevlâna'nın bir öz ruhu vardır. Bu Ruh Kur'an'ın ve Sevgili Efendimizin aydınlık ruhunun yolcusudur. Onun yol aydınlığında o da bir ışıktır.
Hazreti Mevlâna Rumi insanların ilgi alanına girdiği zaman, her insan teki kendine göre bir takım çıkarımlar elde ediyor. Mevlâna'nın amacı insanları asıl yola, alana, düzleme çekmek ve bir yol aydınlığında götürmektir. Ne yazık ki, kimi insanlar ondan yakaladıkları ışığı tam kavramadan, algılamadan asıl yola girmek yerine, kendi alanlarına çekmek istiyorlar. Yol sapakları bazen insanı ana yoldan çıkartmaya neden olabiliyor. Asıl yol terk ediliyor.
Mevlâna hayatın içinde ve hayatın her alanına bakış getiren bir büyük ariftir. Kendisine atfedilen yücelikleri kaldırabilecek bir tevazuu bulunur. Çok sıradan bir olayı yüceltirken çok yüce bir durumu insan düzlemine çekebiliyor. Onun bu gücünü istismar eden kesimler yok değil. Onun asıl yolunda yürümek varken, o rehberliğiyle insanlığı asıl olana götürmek isterken o kimseler sapalara çekmeye çalışıyorlar. Sapa ve yan yollar yol değil. Onlar gidip bir yerde tıkanıyor.
"Açlıklar gelip geçicidir."
"Ruh ruhun karşılığını arar."
"Asıl yol, yol aydınlığında anlam kazanıyor."
Mevlâna saygı duyulacak, beğenilecek ve bağlanılacak biri ise o zaman onun yolunda yürümek önemli ve anlamlıdır. Eşek meselini anlatırken de orada, insanların kimi duygularının uçlarına işaret buyurur. O sadece bir örnektir. Bunlar insan doğasına olan yol sapmalarıdır. Bunlardan kurtulmanın tek yolunun ise, söz konusu sapaklara girmeden asıl yolu bulma işaretidir. Güzellik zıddıyla kavranır. Güzel, çirkin olmadan anlaşılamaz, fark edilemez. Çirkinin çirkinliğini güzel ile kavrarız. Hazreti Mevlâna hayatın bütün alanlarını, iyisiyle doğrusuyla, güzeliyle çirkiniyle, hakkıyla batılıyla, erdemiyle erdemsizliğiyle hayatta ve doğada olan ne varsa insanın önüne serer, oradan asıl olana götürmeye çalışır.
Hayat ne kadar anlamlı ise, ölüm de o kadar anlamlıdır. Biri diğerinin bir yüzüdür. Ölüm bir perdeyi geçiştir. Hayatın bir adım ötesidir.
Öteyi anlamlı kılan onu anlama ve benimseme duygusudur. Sezişler bize güzellikler getirebilir.
İnsana ölümü sevimli kılan, göstergelere bakarak hayata ve öteye anlam kazandırılır.
Şeb-i Arus: Bir düğün gecesi. Sevgiliye kavuşma ânı.
Aralık ayında Sevgiliye kavuşan sevgiliden söz ettik bugün.
Bu ara çok yoğun okumalarım Hazreti Pir Mevlana üzerine.
Hazreti Mevlâna'nın çok güzel sözlerinden birini alıntılayayım.
"Başsız hareket eden kuyruk olur. Böyle adamın hareketi akrebinkine benzer."
Uluslararası Rumi Mevlevi Derneği

14 Aralık 2015 Pazartesi

KADIN RUHU ( facebook)

" Kadın Ruhu "

Resimleri pinterest hesabımdan,şiir ve sözleri ünlü şair ve yazarların mısralarından derleyip hazırladığım bana ait özel bir sayfadır.Hayata dair,insana dair,kadına dair yaşanmış tüm duyguların sentezi,mısralara dökülen duyguların bütünlüğü paylaşımlarımın ifadesidir.

Yeni sayfamdan beni takip edebilirsiniz.Teşekkürler...

Topluluk41 Beğenme
Kadın Ruhu'nun fotoğrafı.


Kadın Ruhu


10 Aralık 2015 Perşembe

DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ


         Irk,renk,cinsiyet,dil,din ayrımı gözetmeksizin tüm insanların huzur,dostluk ve barış içinde yaşamasını diliyorum.

Vikipedi, özgür ansiklopedi

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (İngilizceUniversal Declaration of Human Rights ya da kısaca UDHR), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun Haziran 1948'de hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948'de, BM Genel Kurulu'nun Paris'te yapılan oturumunda kabul edilen 30 maddelik bildiridir.
Bildirinin imzalanmasında, II. Dünya Savaşı'ndan sonra devletlerin, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşmesi de etkili olmuştur. Eleanor Roosevelt bu bildiriyi "Bütün insanlık için bir Magna Carta (Magna Karta)" olarak tanımlamıştır. Bildirinin imzalandığı 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanır.

Tarihi

Devletler, önceleri, baskıya dayanan bir anlayışla yönetilmekteydi. Bu anlayışa son vermek amacıyla 1215 yılında İngiltere Kralı'na kabul ettirilen bildiri olan Magna Cartainsan hakları kavramının ilk belgesi sayılır. İnsan hakları konusunda yayımlanan bir diğer önemli bildiri ise, Amerika'da yayımlanan Bağımsızlık Bildirgesi'dir. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramlar, 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi'nden sonra yayımlanan "İnsan Hakları Bildirisi"nde gerçek yerini almıştır.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra devletler bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleştiler. Bunun bir nedeni de, insanlara özgürlük tanınmasının, devam ederse uygarlıkların sonu olabilecek savaşları da önleyebileceği düşüncesidir.

Bildirinin hazırlanması ve imzalanması

Bildiri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunca Haziran 1948'de hazırlandı. Yapılan kimi değişikliklerin ardından, 10 Aralık 1948'de Genel Kurulun Paris'te yapılan oturumunda kabul edildi. Oturumda, 6 sosyalist ülke çekimser kaldı. Bildiri, bu ülkeler ile Suudi Arabistan ve Güney Afrika Birliği dışında kalan ülkelerin oylarıyla kabul edildi.

Önemi ve içeriği

Bu bildiriyle, yalnızca demokratik anayasalarla tanınan temel medeni ve siyasi haklar değil, ekonomik, toplumsal, kültürel haklar da genel tanımlarla belirli hale gelmiştir. İlk grup haklar arasında, yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği gibi haklarla birlikte, keyfi tutuklama, hapis ve sürgünden korunma, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde adil ve kamuya açık olarak yargılanma hakkı ile düşünce, vicdan, din, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri bulunur.
Sosyal güvenlik, çalışma, eğitim, toplumun kültürel yaşamına katılma haklarıyla bilimsel ilerlemenin ürünlerinden yararlanma hakkı ise, bildiriyle getirilen yeniliklerdendir.

Genel hatları

İnsan: Bütün insanlar özgür, onur ve hakları yönünden eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. (madde 1)
İnsan haklarının özellikleri:Herkes, ırk, renk, cins, dildin, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin bu Bildiri'de açıklanan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Bundan başka, ister bağımsız ülke uyruğu olsun, isterse bağımlı, özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke uyruğu olsun, bir kişi hakkında, uyruğu bulunduğu devlet ya da ülkenin siyasal, adli ya da uluslararası durumu bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir(madde 2). Ayrıca bu haklar hiçbir şekilde başkalarına ya da kurumlara aktarılamaz.
İnsan Hakları:En başta yaşam ve özgürlük olmak üzere sağlık, eğitim, yiyecek, barınma ve toplumsal hizmetler de içinde olmak üzere sağlığına ve esenliğine uygun bir yaşam düzeyine kavuşma; yasanın koruyuculuğundan eşit olarak yararlanma; Barışçıl amaçlar için toplanma ve dernek kurma; evlenme, mal ve mülk edinme; çalışma, işini seçme özgürlüğü; din, vicdan düşünce ve anlatma özgürlüğü hakları İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin temellerini oluşturur.
Maddelerde Kesinlik:Bu Bildiri'nin hiçbir unsuru, içinde açıklanan hak ve özgürlüklerin bir devlet, topluluk ya da bireyce ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir etkinlik ya da girişime hak verir biçimde yorumlanamaz(madde 30)

1948 sonrası

İnsan Hakları Bildirisi kabul edildikten sonra insan haklarını geliştirme koruma ve uygulama konusunda yeni anlaşmalar yapılmış ve bildiriler yayımlanmıştır. Bunlardan belli başlı olanlar:

8 Aralık 2015 Salı

İRMİKLİ*ŞERBETLİ PRATİK TATLI


En leziz,en kolay şerbetli tatlı tarifimi paylaşmak istedim.Kısa sürede hazırlayabileceğiniz bu şerbetli tatlı favori tatlınız olacaktır eminim.


Malzemeler:  1 yumurta
                            1 çay bardağı yoğurt
                            1 çay bardağı sıvı yağ
                            1 çay bardağı toz şeker
                            1 su bardağı irmik
                            1 paket vanilya
                            1 paket kabartma tozu
                            Un

Şerbeti:         2.5 su bardağı toz şeker
                          2.5 su bardağı su
   
  Öncelikle ilk olarak soğuk şerbeti hazırlayalım.Büyük bir kasede toz şeker ve suyu iyice homojen hale gelene dek karıştıralım.Toz şeker iyice eridiğinde işlemi bitirelim.Bu tatlının özelliği;şerbeti şurup haline getirmeden soğuk olarak hazırlamamızdır.

Daha sonra tüm malzemeleri iyice karıştırarak,az az un ekleyerek yumuşak bir hamur elde edelim.Bu tarifimde net un ölçüsü veremiyorum.Hamur elinizden sıyrıldığı andaki kıvam un için yeterli olacaktır.Fırın tepsisini yağlayıp hamurları yuvarlayarak 170 derece önceden ısıtılmış fırında iyice kızarana dek pişirelim.

Fırından tepsiyi çıkarır çıkarmaz hemen soğuk şerbeti dökelim ki tatlımız iyice özleşip şerbetini çeksin.
Not:Tatlıyı bir gece önceden hazırlayıp ertesi gün ikram ederseniz tatlınız daha leziz ve şerbetini tam anlamıyla çekmiş olacaktır.Arzu ederseniz benim gibi (kaymak tadında) krem şanti ile tatlınızı süsleyerek servis edebilirsiniz.
Görseldeki tatlı iki ölçü ile hazırlanmıştır.
                                                                                                                     Afiyet olsun

6 Aralık 2015 Pazar

OĞLUMUN 20. DOĞUM GÜNÜ

 Sevgili oğlum'a !



      Annelik duygusu ;duyguların en özü,en gerçeği,en durusu,kelimelerle anlatılamayan sevgi , fedakarlık ve karşılıksız emek bütünlüğüdür benim için.
Benim çocuklarım kendi sentezlerine yabancı,özenilmiş hayat biçimi olarak seçilmiş yalnızlıklarda büyümediler hiç.
Uzmanların "anne-babalar çocukları ile arkadaş olmamalı "söyleminin tam aksini savunan ve yaşayan bir anneyim.Bu tezimi savunurken ve yaşarken hiç saygısızlık görmedim evlatlarımdan çok şükür !
Sevgili oğlum EGEMEN 'in bugün doğum günü.20. yaşına giriyor.Çok güzel bir çocuk yetiştirdiğime inanıyorum.En azından;okul hayatı boyunca öğretmenlerinden aldığım övgü ve teşekkürler belki de böyle hissettirmiştir kendime.
Erkek çocuğu olmasına ve sık sık tayin nedeniyle doğu-batı kültürü döngüsü yaşamasına rağmen hiç ergenlik yaşatmadı bana.
Çok duygusal,merhametli,büyüklerine karşı saygılı,hayvan sever ve vicdanlı bir insan oldu her zaman
Şimdi İzmir Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği (ing+yandil) öğrencisi.
                                      Doğum günün kutlu olsun canım oğlum!
                          Allah öncelikle sağlık,huzur ve zihin açıklığı versin sana.
 Dilerim tüm yaşamın boyunca kadir kıymet bilen insanlar olur hayatında.Hep mutlu ol!
           Rabbim anne olmak isteyen her kadına bu mucizevi yüce duyguyu tattırsın.

5 Aralık 2015 Cumartesi

5 ARALIK KADINLARA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ VERİLMESİ

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü,defalarca belirttiğim gibi minnetle anıyorum.
Cumhuriyet kadını olarak bizlere verdiği değer ve haklar için sonsuz teşekkürler.
Ruhun şad olsun ATAM !!!



Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının Verilmesi 

Medeni Kanun ile erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınına, 3. TBMM tarafından 3 Nisan 1930' da kabul edilen bir yasa ile belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır.4 Mayıs 1931' de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932' de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934' de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren bir başka yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı" nın tanınmasıyla verilmiş oluyordu. Atatürk' ün Kadın Hakları Konusundaki Görüşleri ve Gerçekleştirdikleri, bugün dünya aydınlarının ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı 'nın yaymaya çalıştığı kadın hakları ile ilgili görüşler, Atatürk tarafından çok önceleri dile getirilmiş ve çoğunlukla da uygulama alanına sokulmuştur. Atatürk, Cumhuriyet' in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923 'de şöyle demiştir: 

"Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir." 

Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini belirlemiştir. Atatürk' ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı' ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya' da yaptığı bir konuşmada, bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.

"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."
Kaynak: http://www.ataturkinkilaplari.com/am/58


4 Aralık 2015 Cuma

4 ARALIK DÜNYA MADENCİLER GÜNÜ

Maden faciasında hayatlarını kaybeden tüm emekçi kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.Allah geride bıraktıkları tüm yakınlarına sabır versin."Ekmeğini taştan çıkarmak"deyimi tam anlamıyla yansıtmıştır madencileri.

4 Aralık Dünya Madenciler Günü'nde Türkiye'de madenciliğin durumu

4 Aralık Dünya Madenciler Günü'nde Türkiye'de madenciliğin durumu

Madencilik tarihin en eski iş kollarından biri. Değerli ve dayanıklı taşların kıymetinin anlaşılmasından sonra, dağları ve yerin altını kazmaya başlayan insanlar çağlardır yeni kaynak arayışlarını madenlerde sürdürüyorlar. Peki Türkiye'de madencilik ne durumda? İşte 4 Aralık Dünya Madenciler Günü'nde Türkiye'nin madencilikteki hali...
Haber: Oktay Volkan Alkaya - oktay.alkaya@radikal.com.tr / Arşivi
4 Aralık Dünya Madenciler Günü, tüm dünya ülkelerinde kutlanan özel ve anlamlı bir gün. Aziz Barbara'nın anıldığı gün olan 4 Aralık tarihi, Aziz Barbara'nın temsil ettiği özellikler sebebiyle demirciler, silahtarlar ve ordu mühendisleri için de önemli bir gün. Aziz Barbara'nın şimşek, patlama ve matematikle harmanlanmış hikayesi, madencilik gibi iş kollarında çalışanlara ilham kaynağı olmuştur. Bugün özellikle Avrupa'da pek çok madende Barbara'ya ayrılmış bir köşe vardır.
Hristiyan madenciler zor şartlar altında çalıştıkları tünellerin içerisinde Barbara'nın kutsamasını diler ve onun ruhu için dua ederler. Ülkemizde Aziz Barbara anılmıyor ama tüm dünya madencileriyle birlikte madencilerimiz de bu anlamlı günde hatırlanmayı hak ediyorlar. Belki de tüm madencilerden daha çok onların anılması gerekiyor çünkü madencilerimizin özellikle son yıllarda yaşadıkları trajediler, milyonların yüreklerini dağlıyor. İşte ülkemizin 4 Aralık Dünya Madenciler Günü'ndeki hali;
1. Çok şükür zengin memleketiz
Türkiye'nin en gelişmiş sanayi kollarından biri madencilik. Henüz yer altı kaynaklarının tamamı belirlenmemiş olup, kanunlarımıza göre; Madenler Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde bulundukları arzın mülkiyetine tabi değildir. Madenler, devlet ya da üretilen madenden devlet hakkı ödenerek özel veya tüzel kişiler tarafından işletilebilir. Türkiye yer altı kaynakları olarak özellikle; Bakır, Bor, Boksit, Demir, Krom, Kükürt, Manganez, Cıva, Tuz, Taş Kömürü, Linyit, Asbest, Mermer madenlerine ev sahipliği yapar. Bunlar arasında Bor özellikle gelecek çağlarda tüm dünyanın ihtiyaç duyacağı bir kaynak olarak gösterilmekte.
2. Rezervlerin durumu
Dünyadaki ham madde rezervlerinin %2.5'i Türkiye'de bulunuyor. Uğruna ihmaller ve kazalar yüzünden nice canlar verdiğimiz kömürün ise dünyadaki toplam rezervinin ancak %1'i ülkemizden çıkartılıyor. Dünyada çok zor bulunan Bor minerallerinin %72'si ise Türkiye'de bulunmakta. Dünyada toplam 90 türde maden işletmeciliği yapılıyor. Bu madenlerin 13 tanesini ekonomik ve kaynak yokluğu sebebiyle çıkartamıyoruz. 22 tanesi için ise rezervimiz yeterli ve faaliyet var. 28 tanesinde kısmen yeterli rezervimiz var ve çalışmalar sürüyor. 27 maden türü için ise yeterli rezervi sağlayamıyoruz.
3. Türkiye'nin canını yakan maden: Kömür
Dünya genelinde birinci jeolojik zamanda oluşmuş organik tortul kayaçlardan oluşan kömür kaynakları ülkemizde genelde üçüncü jeolojik zamanda oluşan kalıntılardan oluşur. Zenginlik ve kalite bakımından dünya standartlarının biraz gerisinde rezervlere sahip olmamız anlamında gelen bu duruma rağmen ülkemizdeki enerji kaynağının büyük bir çoğunluğunu kömür yatakları teşkil eder. Taş Kömürü ve Linyit ülkemizde en çok çıkartılan kömür türleridir ve özellikle Zonguldak, Amasra, Ereğli, Elbistan, Tavşanlı, Soma, Aşkale, Yozgat gibi hemen hemen her bölgeden temin edilebilir.
4. Madenciler
Ülkemizde toplam 13.418 aktif maden ocağı var. Bu ocakları çeşitli işletmeler belirli zaman aralıklarında rotasyonla işletiyorlar. Misal tespit edilen son rakamlara göre sadece kömür ve linyit rezervleriyle ilgilenen 740 civarında farklı işletme sahalarda çalışmalarını sürdürüyor. Sadece kömür ve linyit madenlerinde 50.000'e yakın kayıtlı işçi çalışıyor! Toplamda ise 190.000 civarında madenci, aktif olarak maden yataklarında kazma kürek sallıyor. Bu toplam madenci sayısının ise sadece 38.000 tanesi sendikalara kayıtlı. Taş ocaklarında 58.000 madenci çalışırken. Petrol ve Doğalgaz yataklarında sadece 4.000 işçi alın teri döküyor. İşçilerin 40.000 kişiden fazla bir çoğunluğunun ise maalesef sigortası bile yok!
5. Yaşam Odaları

190.000 işçiden bahsettiğimiz zaman bir durup düşünmek lazım. Bu kadar insanın maddi ve manevi haklarını ne kadar koruyabiliyoruz? 190.000 kişinin her birinin 4 kişilik ailesi olsa 760.000 vatandaşımızın hayatını etkileyen bir iş kolu karşımızda duruyor. Madenler için son dönemde sıkça dillendirilen yaşam odaları, güvenlik için büyük önem taşıyor. 2014 yılında yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'de sadece bakır ve altın madenlerinde toplamda sadece 4 yaşam odası olan maden bulunuyordu! Yani geri kalan 13.414 madende herhangi bir kaza anında işçilerin kaçıp canlarını kurtaracakları bir yer bulunmuyor! En düşük ihtimalle 760.000 vatandaşın hayatını birebir etkileyecek bir duruma karşı gösterilen ilgi neredeyse yok desek yeridir. Bir bakıma işçilerimizin hayatı için çok büyük önem taşıyan yaşam odalarını madenlerde bulundurmayarak, insanların hayatıyla ülke olarak kumar oynuyoruz.
6. Kazalar
İnsanların hayatıyla oynadığımız kumarın karşılığında da yıllardır ağır bedeller ödüyoruz. Sadece son 30 yıla bakacak olursak; 1983 yılında Armutçuk'ta 103 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasından, daha geçtiğimiz aylarda Ermenek'te 18 işçinin kayatını kaybettiği kazaya kadar toplamda resmi rakamlara göre; 894 işçimiz kazalarda hayatını kaybetmiştir. Özellikle 2003 sonrasında yoğunlaşan kazalar arasında en üzücü sonuçlara yol açan, resmi rakamlara göre 301 işçimizin yaşamını yitirdiği 2014 Soma faciasıdır.
7. Çözüm
Dünyadaki diğer ülkelerde son 30 yıl içerisindeki en büyük 3 maden faciasında toplamda sadece 58 işçi yaşamını yitirdi. Yani bir anlamda dünyadaki maden kazalarında ölen insanların oranındaki liderlik açık ara farkla ülkemize ait! Kurtarma konusunda da son derece başarısız olan ülkemizde maden kazalarında mahsur kalan işçilerin hemen hemen hepsi maalesef yaşamını yitiriyor. Bir örnek vermek gerekirse 2010'da Şili'de maden yatağında mahsur kalan 33 işçinin tamamı sığındıkları yaşam odaları sayesinde 69 gün sonra sağ olarak kurtarılırken, ülkemizde en son gerçekleşen Ermenek faciasında 1 aya yakın bir sürede ancak işçilerimizin cenazelerine ulaşabildik! Çözüm maden ocaklarını kapatmak mı? Asla değil, çözüm daha fazla kazanmak için 'masraf' olarak görülen güvenlik koşullarının ihmal edilmesinin önüne geçmek. Şimdi kara kış kapıda, pek çok ev kömürle ısınacak, pek çok insanımız kömürün verdiği ısıyla kışı atlatabilecek. Peki kömürün sıcağını hissederken kaçımız yok yere giden hayatları aklından geçirecek? Bu kış sıcacık evlerinizde otururken biraz durun ve düşünün, toplum olarak devletimizden ve işletmelerden tek ses olarak maden ocaklarındaki koşulların düzeltilmesini istemek bizim sorumluluğumuz. "Ben doğalgazla ısınıyorum" demeyin, gün gelecek havalar ısınacak kırlara mangal yakmaya çıkacaksınız, ızgaranın altından size bakan o 'kara elmas'ları çıkartmak için kaç işçinin canını verdiğini düşünmeyecek misiniz? Peki o zaman yiyeceğiniz etler nasıl boğazınızdan geçecek? Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü, onları anmakla yetinmeyin yaşam odalarının arttırılması için sesinizi yükseltin.

3 Aralık 2015 Perşembe

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

Engelliler Günü'nü "KUTLAMAK" ibaresi ne kadar doğrudur anlayabilmiş değilim.Kutlamak değil de daha yerinde bir tanım kullanılabilir sanırım.Toplumumuzda ve içimizde birçok engelli var.Bunların içerisinde bazıları yaşama katılmış,bazıları da yaşamdan ve yaşama hakkından eksik bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Toplumdaki engelliler de insani değerlerde yaşayıp,eğitilip meslek sahibi edilerek maddi anlamda kendi özgürlüklerini kazanmalıdırlar.Bu sayede hem kendilerine hem de topluma yük olmayarak kaliteli bir yaşam sürdürebilirler.
Yaşadığımız ve nefes aldığımız her an şükürdür bizler için.Unutmayalım ki bizler de birer engelli adayı olabiliriz.
  Bir anne olarak diyebilirim ki duyarlı çocuklar yetiştirip,toplumumuzu daha duyarlı hale getirebiliriz.

                                                         ************************************************
     1992 yılında Birleşmiş Milletlerin kararı ile 3 Aralık “Uluslararası Engelliler Günü” olarak kabul edilmiş; bu karar, 1993 yılı Mart ayında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun 1993/29 sayılı bildirisi ile 3 Aralık Gününün tüm dünyada engellilerin topluma kazandırılması ve haklarının “tam ve diğer insanlara eşit ölçüde” sağlanması amacı için çalışılması gereken bir gün olarak tüm dünyaya duyurulmuştur. O zamandan beri 3 Aralık Dünya Engelliler Günü olarak kabul edilmiştir.

     Engellilik doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamama olarak tanımlanmaktadır.

     Engelliliğin nedenleri araştırıldığında, büyük çoğunluğunun önlenebilir nedenler olduğu görülmektedir. Genetik etkenler, akraba evliliği, gebelik sırasında yaşanan sorunlar (hastalıklar, ilaç kullanımı, radyasyona maruz kalmak, alkol ve madde kullanımı, beslenme bozuklukları) gibi sorunlar tümü önlenebilir süreçlerdir. Doğum sonrasında kazalar, insan eliyle bilerek ya da kaza sonucu oluşan psikososyal travmalar, doğal felaketler engelliliğe yol açmaktadır. Engelliliğin bir yazgı olmadığı, geliştirilecek sosyal politikalar ve her alanda korucu-önleyici uygulamaları içeren düzenlemelerle önleneceği kesindir.
     
     Ülke genelinde engelliliğin önlenmesi amacı ile doğumdan itibaren tüm bebeklere; yeni doğan işitme taraması, fenilketonüri taraması, biyotidinaz enzim eksikliği ve tiroid hormon eksikliği taraması, gelişimsel kalça çıkıklığı erken tanı ve tedavisi, hemoglobinopati taramaları, erken yaş taramaları (kırma kusurları, işitme taramaları) yapıldığı bilgisinin yer aldığı açıklamada, evinde sağlık hizmetine ihtiyacı olan engelli bireylere muayene, tetkik ve tahlil, tedavi, tıbbi bakım, takip ve rehabilitasyon hizmetleri verilmektedir.
    



1 Aralık 2015 Salı

DARIO MORENO

Dario Moreno'nun vasiyeti,İzmir aşığı ve İZMİR'li bir kadın olarak çok etkilemiştir beni.Güzel ve özel memleketimden 20 yıl uzak kalınca ve sıla hasreti çekince daha da bir dokunuyor yüreğime.Doğuda ve sınır bölgelerde mecburi hizmet yaptığımız yıllardaki sözlerimdir benim."İzmir'e sağ salim dönemezsem mezarım İzmir'de deniz gören bir yerde olsun"derdim.Denizin ve memleketimin kokusunu hissedecekmiş gibi !
 
 1 Aralık 1968 günü Dario Moreno İstanbul'da vefat etmiş ve ne yazık ki İzmir'den İsrail'e yerleşmiş olan annesi Madam Roza,oğlunu gömülmek üzere İsrail'deki Holon kenti mezarlığına götürmüştür.İzmir'e aşık Dario Moreno'nun vasiyeti bu nedenle yerine getirilmemiş olsa bile "Asansör"Dario Moreno Sokağı onun ruhunu yansıtmaya bir nebze yetmiştir.47.ölüm yıldönümünde saygıyla anıyor,Allah"tan rahmet diliyorum.
                                             * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Şarkıları ile Avrupa’da 60’lı yıllarda büyük ün kazanmış Yahudi asıllı sanatçı için yapılacak anma töreni İzmir’in Asansör Sokağında gerçekleşecek. İzmir’i Sevenler Derneği, Dario Dostları Platformu ve Konak Belediyesi’nin ortak düzenleyeceği etkinlikte, Ruşen Özben, Serkan Ünlü ve İlhan Telli, Dario Moreno’nun ünlü şarkılarını seslendirecekler. Konak Belediyesi yaptığı bir duyuru ile tüm İzmir halkını, 1 Aralık 2015 saat altıdan sonra yapılacak etkinliğe davet etti.








Dario Moreno’nun gerçek adı David Arugete’dir. 3 Nisan 1921’de Aydın’da dünyaya gelmiştir. Musevi asıllı Türk gitarist, piyanist ve sinema oyuncusu ve başarılı bir besteci.
Aydın’da tren istasyonunda çalışan, sefarat olan babası trajik bir şekilde vurulup ölünce yetim kaldı. Bu olaydan sonra annesi ile İzmir'e Musevi Mahallesine, Mezarlıkbaşı semtine yerleştiler. Dört kardeşi daha olan Dario Moreno, annesi Madam Roza tarafından ikinci kez evlenirken ve geçim sıkıntısından dolayı “Nido De Guerfanos” Sefarad yetimhanesine bırakıldı. Dört yaşına değin yetimhanede kalan Moreno daha sonra Musevi ilkokulunu bitirdi.Gençlik yıllarında pek çok farklı işte çalıştı. En yakın çocukluk dostu Alber Dinar'dır. Çalıştığı yıllarda kendini yetiştirdi ve “Kardıçalı” işhahında yanında getir götür işlerinde çalıştığı İzmir'in ünlü avukatlarından birinin katipliğine yükseldi. Ayrıca geceleri Milli Kütüphane’de geceleri Fransızca çalışıp, dilini geliştirip, kısa bir zaman içersinde bu dili öğrendi. Yine bu sıralarda başlayan gitar merakını, eline geçen bir gitar vasıtası ile geliştirdi ve sokak aralarında napoliten şarkılar söylemeye başladı. Türk çiftetellisini Yahudilerin yüzyıllardır yaşattığı ladino dilinde, egzotik ve romantik bir tarzda yorumladı. Aynı dönemlerde Bar-Mitsva (13 yaş) törenlerinde şarkılar söylemeye başladı. Gençlik çağlarında 17 - 18 yaşlarına geldiğinde de semtinde ve İzmir'de iyice tanınır olmuştur.Dario Moreno İkinci Dünya Savaşı sıralarında askerliğini piyade olarak Akhisar Orduevi'nde yaptı. Burada caz orkestrasında solistlik yaptı ve yine Konya ile Adana'daki askeri yerlerde sahneye çıktı. Askerlik döneminde müzik ile daha içli dışlı olan Moreno İzmir Kordon'da bulunan NATO binasının yerindeki Marmara Gazinosu'nda da sahneye çıktı.
Dario Moreno ilk konserini ise Konak vapur iskelesinin üzerindeki gazinoda verdi. Moreno müzisyenliğini biraz daha ilerletince maddi durumu da düzeldiğinden, annesi Madam Roza ile birlikte Mithatpaşa Caddesi üzerinde bulunan Karataş semtindeki Asansör Sokağı'na taşındı. Sokağın bugünkü adı Dario Moreno Sokağı'dır.Gittikçe daha da ünlenen Dario Moreno'nun şöhreti İzmir Palas otelinde iyice parladı. Askerlikten sonra ise Moreno bir süre İstanbul Fenerbahçe'deki “Belvu” gazinosunun sahnesine çıkmaya başladı. Bu arada Moreno, Ankara'da bulunan Bomonti gazinosunda sahne almak üzere İkinci Dünya Savaşı yılları sırasında iki gün için Ankara'ya gitti. Ancak iki yıl Ankara'da kaldıktan sonra tekrar İstanbul'a dönebildi ve Fritz Kerten'in orkestrasına solist olarak girdi. Moreno Ankara'da kaldığı yıllarda Hergele meydanında 3'üncü sınıf bir otelde iki kişilik bir odada kalırken şair Orhan Veli ile oda arkadaşlığı da yapıp arkadaş olmuşlardır.İstanbul'da bir yıl boyunca çalıştıktan sonra Atina'ya geçti. Burada çalışarak bir uçak bileti parası biriktirir. Paris'te bir emprezaryoya (bir sanatçının çalışma programlarını ve anlaşmalarını belli bir yüzde karşılığında düzenleyen kimse.) telgraf çeker, kendisini karşılamalarını ister ve atlayıp uçağa Paris'e gider. Dario Moreno Fransa’da ilk kez Cannes'daki Palm Beach Otelinde şarkı söyler. Daha sonra Paris’e geçen Dario, burada Perto del Sol müzikholünde sahneye çıkar. Paris'teki ilk yılları başarısızlık yıllarıdır. Almanya'daki Amerikan askeri kulüplerinde bir müddet şarkı söyledikten sonra Fransa'da Paris'te ilk defa “Jezabe” şarkısı ile olağanüstü bir başarı elde etti. Moreno daha sonra söylediği “Adieu Lisbon” ve “Cou Courou Cou Cou” isimli kalipsolar ile ününü pekiştirdi.Bir kaç sene sonra Fransa’nın en popüler şarkıcılarından biriydi, hatta Gilbert Becaud/Charles Aznavour “me-que me-que” şarkısını onun için bestelemişlerdi ve Olympia Müzikholünün vedeti olmuştu. Şimdiler de herhangi bir şarkıcının 1 konser verip bizi mutlu ettiği müzik mabedi olan Olympia’da üç hafta, star olarak salonunu tıklım tıklım dolduran nadir sanatçılardan biriydi Dario.Dario Moreno'nun 1948 de Fransa'da plağa ilk okuduğu şarkılardan biri de Quizas, Quizas (Kim Bilir, Kim Bilir) idi. İstanbul'da yanında çalıştığı Fritz Kerten ile annesini yanına aldırdı. Fritz Kerten'in adını Andre Kerr'e çevirterek piyanist olarak yanına aldı.1951 de Jezabel'le büyük bir başarı elde eden Dario Moreno, 1954 sonunda artık büyük bir yıldız idi. 1957 de “Quand Elle Danse” gece külübüplerinde, “Adieu Lisbone”da radyolarda en çok çalınan şarkıları oldu. 1958 de meşhur şarkısı "Si Tu Vas a Rio" yu söyledi. 50 lerin sonlarında Dario Moreno artık yalnız değildi: Yabancı şarkıcılar kulvarını Mısırlı Dalida, İspanyol Gloria Lasso, İngiliz Petula Clark, Belçikalı Annie Cordi ve İsrailli Rika Zarai ile paylaşıyordu.Filmlerinin başarısı Dario’ya güç verdi. ”Neşeli Şarkıcı” adı yanına komple bir artist olduğunu da kanıtlayan kimlik kazandırdı. “Mor Cadillac’lı”, “müezzin sesli” şarkıcı tabirleri onu üzmedi, bildiği, inandığı yolda müzik yaşamına devam etti. Meslek hayatını Jacques Brel’le oynadığı Don Quichotte müzikaliyle zirvede noktaladı.Onu fanatik bir İzmir’li ve bu toprakların insanı yapan en ilginç hareketlerinden birini 1968 yılında Paris´te düzenlenen Latin Amerika Şarkıları Festival´inde yapmıştır. Fransa adına yarıştırılıp, 1. seçildiğinde göndere Fransız Bayrağı çekilirken, müdehale edip, göğsünden Türk Bayrağı çıkarıp Ben Türk’üm ve İzmir’liyim demiştir.
Sezen Cumhur Önal ve Fecri Ebcioğlu, Dario Moreno'nun şarkılarına Türkçe söz yazmışlardır. Dario Moreno Jacques Brel'in yazıp sahneye koyduğu ve başrolünü oynadığı “L'Homme de la Mancha” (Don Quichotte) adlı müzikal eserde Sancho Pancho rolünü üstlendi. Eserin Belçika promiyeri 4 Ekim 1968 de Brüksel’de yapıldı. 10 Aralık’taki Paris promiyerine kısa bir süre kalmışken Dario'nun Türkiye’den ölüm haberi geldi. Bunun üzerine rol Robert Manuel'e devredildi.Dario Moreno ayrıca 32 filmde rol almıştır. Brigitte Bardot, Jacques Brel, Eddie Constantine ile çeşitli filmlerde sahne paylaşmıştır. Brigitte Bardot ile çevirdiği film "oh que mambo" “Voule vous danser avev moi” (come and dance with me) filminde de oynayan Dario Moreno, Eddie Constantine ile serüven filmlerinde rol aldı. Ünlü sanatçı Jacques Brel ile Don Kisot müzikalinde oynadı. İlk filmi "le salaire de la peur" (dehşet yolcuları) dır. Bu arada "oeil pour oeil" (göze göz) adlı filmiyle Fransa'da en iyi yardımcı aktör ödülünü almıştır.Yoksul geçen çocukluğunda yalınayak, bardağı bir kuruştan su satan, İzmirli Dario Moreno geride kalmış, çok şık giyinen biri olarak anılmış ve büyük bir servet yapmaya devam etmiştir. Brezilya’da bir çiftliği, Paris’te muhteşem bir dairesi vardır. Her yıl Rio de Janeiro karnavalına gitmeyi adet edinmiştir. Gene her yıl 16 ülkeyi içine alan büyük bir turneye çıkar. Hatta zamanında Fransa’da Jean Marais´den sonra en iyi Gardroba sahip kişi olarak bilinmekteydi. Meşhur Franbuaz rengi Cadillac arabası efsanedir. Bir çok dünya turnesine çıkar, Rio Karnavallarına çokça katılmıştır.Yedi dili gayet iyi konuşan Dario Moreno; Fransızca, Türkçe, İtalyanca, İspanyolca (Ladino) dillerinde birbirinden güzel şarkılara harika sesi ile hayat vermiştir. Şarkıları bir çok filmde kullanılmıştır. Plak kayıtları çoğunlukla, Avrupa’da "Barcley", Amerika’da Frank Sinatra´nın stüdyosu "Raprise"de yapan Dario Moreno´nun sayısını net olarak çıkaramadığımız oldukça fazla Plak kaydı vardır, daha sonradan toplama olarak CD’lere de aktarılmışlardır."İstanbul´un Kızları, Canım İzmir, Deniz ve Mehtap, Yavaş yavaş, Hatıralar hayal oldu, Her akşam sarhoş" gibi birbirinden eşsiz güzel çalışmalara kendi üslubü ile hayat vermiştir. Aslında bu şarkıların bazılarını başkaları da söylemiştir. Ancak herkesi bir kenara bırakıp Tanju Okan ve Dario Moreno’nun yorumlarını baş tacı ettiğimizi belirtmemiz gerek. Diğer dillerdeki yorumlarında, "Si tu vas à Rio, Tout l'amour que j'ai pour toi, Quand elle danse, Mambo Italiano, Mustapha, La Danza La Bella" şarkıları enfes şarkılardan bazılarıdır.Dario Moreno’nun menajerliğini Türkiye’de Erkan Özerman yapmıştır.
Dario Moreno 1 Aralık 1968 günü, Parise gitmek üzere Yeşilköy Hava Alanı’na gitme hazırlığında bulunurken İstanbul Hilton Oteli'nde sabah 9.30 da geçirdiği bir kalp krizi sonucunda vefat etmiştir. İstanbul'da ölen Dario Moreno, öldüğünde İzmir'de gömülmesini vasiyet etmiştir. Fakat ölümünün ardından İzmir'den İsrail'e yerleşmiş annesi Madam Roza, oğlu Dario Moreno'yu gömülmek üzere İsrail'deki Telaviv / Holon kenti mezarlığına götürmüş ve Moreno orada toprağa verilmiştir.
Dario Moreno T.C. pasaportunu Avrupa’da mesleğinin zirvesindeyken bile değiştirmeyen, ömrü boyunca hep “İzmirli Dario” olarak kendini tanıtan örnek bir vatandaşımızdı.
Ödülleri :
"Oeil Pour Oeil" (GÖZE GÖZ) adlı filmiyle Fransa'da en iyi yardımcı aktör ödülünü almıştır. 
Dario Moreno 1958 yılında la vie parisienne'de ilk defa klasik bir eseri plağa doldurdu ve o yılın "grand prıx du dısque" (plak armağanı) ödülünü kazandı. 
1962'de Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "Hitit Güneşi" ödülünü kazandı. 
1969 yılında Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, "Darıo Moreno" ödülünü koydu, ve bu ilk ödülü “Esin Afşar” ve "Jacques Brel" Paris Büyükelçiliğindeki törenle teslim aldılar. 
1988 yılında, 6 Ekim gecesi Akdeniz müzik yarışmasında, bu yarışmanın direktörü, ve rahmetlinin çok yakın dostu Erkan Özerman'ın girişimi ile "Dario Moreno" anısına "altın Hitit" ödülü konuldu. Bu ilk ödülü İtalyan sanatçı Gianluigi di Franco aldı. 
Albümleri:
Granada-Adios Amigos
Bossa Nova
Kalipso
Le koko
Canım İzmir
Si Tu Vas A Rio / Viens
Uzun Bos
Moreno Poy POY
Melezi Ye Ye Ye
Hatıralar Hayal Oldu / Olam Boyun Kurbanı
Tropical Dario
Oh Que Dario
Kaynak:Biyografi.info